14 Haziran 2019 Cuma

Fotoğraf Özgürleştirmeli








Hafta sonu..

Km'lerce sürecek foto-yürüyüş için Tarsus’tan Mersin’e gidecek treni beklerken elindeki 1 liralık kağıt mendili okul pantolonunu hafta sonu da çıkarmadan satmaya çalışan bir çocuk peşime takılıyor.

"Abi kağıt mendil.."

Öncedende almıştım. Yine alıyorum. Teşekkür ediyor ve başka bir müşteriye yönelmek üzereyken

"Dur gitme" diyorum, "konuşalım."

Sırtımızı art arda duvara yaslıyoruz. “Okul, dersler nasıl gidiyor?”

"İyi"diyor.

“Adın ne?”diyorum, “Servet” diyor.

"Fotoğrafını çekmemi ister misin?" diyorum, kameramı gördüğünü fark edince.

Sessizce ”olur” diyor.

Sırtımızı aynı anda duvardan kurtarıyoruz.

Mendillerinden kurtulmak istermişçesine bir kenara bırakıyor ve önüme geçip arkada atıl bekleyen vagonlar ve raylar önünde boydan bir portre için poz veriyor.

Çekiyorum.“Gel, bakalım bir” diyorum. Tepkisiziz. İçime sinmiyor. Gerçekliği yansıtamadığımı düşünüyorum: Elinde mendil yok ki!

“Mendili al, öyle çekeyim” diyorum, sözümü dinliyor. Bir önceki pozu veriyor, ama elinde mendil ve yüzünde hüzün. Çekiyorum.

Yeniden ekrana bakıyoruz: “Abi mendil ister misin” diyen ifadenin dijitalleştiğini görüyorum. Varoluşunu ona tekrar yaşatmam üzüyor beni ve mutlaka onu. Tren de kendini sesiyle ışığıyla göstermeye başlıyor.

“Hadi” diyorum, “bu sefer tren tam buraya yanaşırken zıplayacaksın, tamam mı?”

Tren sesi yaklaştığını ayaklarımızdan bile hissederken havaya zıplayan Servet ilk defa o anda elleri iki yana açılmış havadayken, ayakları yere basmıyorken gülümsüyor.

“Görüşürüz” deyip, trene biniyorum.

Yol boyu diyaloglarımızı ve çekimleri düşünüyorum, fabrika gettoları tren penceresinden akıp giderken: Zıpladığında mendilleri de gülümseyerek fırlatmalıydı.

Fotoğraf özgürleştirmeliydi, en azından saniyenin binde birinde.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder