26 Nisan 2020 Pazar

Fotoğrafçı






Fotoğrafçı, Fransız fotomuhabir Didier Lefevre'nin 1986'da Sınır Tanımayan Doktorlar (STD) ile birlikte Afganistan'ın dağlık ve mayınlı bölgelerinde yaptığı uzun yolculukların ve Sovyet bombaları yüzünden elini, ayağını kaybetmiş, yüzü parçalanmış insanlara binbir zahmetle sağlık hizmeti vermeye çalışan STD'nin çabalarının fotoğraflarından oluşan görsel bir kitap.

Saniyenin binde birinde çekilmiş bir fotoğraf zamansal akışı da o oranda yansıtabilir, öncesi ve sonrası tamamen bakanın hayaline kalır. Öncesi ve sonrası özneldir. Fotoğraf ise nesnel.

Kitapta yer alan yüzlerce siyahbeyaz fotoğraf, seri çekilmiş ve bir dramın, savaşın neden olduğu bedensel parçalanmaların, görünmeyen sosyal yıkımların, ruhsal direnişlerin görsel kaydından oluşuyor.

Fotoğraf ve yürümek. Nesnel uzam içerisinde öznel boyutlanmalar yaşarken kimi zaman dağların sertliği, yerel halkın kültürel yabancılığı ve Didier yalnız başına geri dönme sürecine girdiğinde maruz kaldığı terk edilme, rüşvet ve ölüme varacak kadar karanlık ve soğuk bir yolculuk. Bence en etkileyici fotoğraflarını da bu ölüme en yaklaştığı anlarda çekiyor. Her fotoğraf yaşamanın ölüme meydan okuduğu bir parçasıdır. Kitabın başından sonuna tuzaklar, mayınlar, obuslarla parçalanan, STD olmasa ölecek mücahitlerin yaşama dönüşleri siyahbeyaz fotoğrafları umut rengine çeviriyor.

Aslolan hikayedir, fotoğraf bunu görsel destekler ve inandırıcılığını artırır, kanıtlar. Kitapta STD ile fotomuhabir Didier'in yaşadıkları birbirleriyle örtüşen hikayeler yer alıyor. Fotoğraflanamayan kısımlar ise Frédéric Lemercier tarafından renkli çizimlerle tamamlanmış, ama hikayenin anlatılabilmesi yine kelimelere, diyaloglara, betimlemelere, söze, iç sese düşüyor. İç ses fotomuhabirine ait. Diyaloglar ise STD ve mücahitlere. Mücahitlerin iç sesini okuyamıyoruz, genelde dışa dönük kültürel yargılarına şahit oluyoruz. STD için ellerinden geldiğince her hanenin bulup buluşturup yiyecek bir şeyler tedarik etmesine, diğer yandan da Didier dönüş yolunda yalnızlaştığında ne zaman Afganlarla karşılaşsa, ister dağda ister köyde dininin sorulduğunu görüyoruz.

Kitap boyunca genelde erkekler var. STD içerisinde ise kadınlar da var. Kitabın bir yerinde geçen doktor Juliette ile Didier arasındaki diyaloglar Afgan kadınlarına dair üzerinde düşünülmeye değer:

"Juliette: Dürüst ol, buraya geldiğinden beri hiç çadıri gördün mü? Sınırı geçerken üstümüze geçirdiklerimiz haricinde?

Didier: Hayır, çok değil.

Juliette: Öncelikle çadıri şehirli bir giysidir. Küçük bir köyde, herkes aynı ailedendir. Kapanmaya gerek yoktur. Dahası, çadıri pahaldırı. Bir köylü, üzerine giydiği şeyin masrafsız olmasını ister. Dahası, çadıri yakın zamanda çıkmış bir şey. Yaklaşık 100 yıllık mesele. Önceleri, şehirdeki kadınların büyük çoğunluğu evlerinden dışarı burnunu çıkaramazdı.

Didier: Doğru mu?

Juliette: Tabii ki doğru. Şehirde bir kadın yabancılardan kaçmak zorundadır. Bu yüzden çadırinin icadı bir bağımsızlık ve özgürlük kazanımı oldu. Bu sayede evlerinden çıkabildiler. Yine de, çadırıide çok abartılı ve aptalca bir sembol yaratılıyor. Kadınlar için asıl öncelikler, sağlık, eğitim, iş ve adalete erişimdir. Örtüler değil."

Fotoğraf bir medium olarak farklı kültür, coğrafya ve hikayeyi aktarma işlevini karakterlerin öznelliğiyle dengeliyor. Fotoğrafçı kitabı ise bütün bunların üzerine görsel hikaye aktarımıyla bir fotoğraf okuması yolculuğuna çıkartıyor okuru.




Künye: Guibert / Lefevre / Lemercier, "Fotoğrafçı", çev: Tolga Üyken, Karakarga yay., Aralık 2018

https://karakarga.com/yayinlar/cizgi-roman/fotografci/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder