Buradan çıkış yoktu.
Hücresinin
duvarları kalın çimento bloklarından inşa edilmişti. Devasa kapı
çelikti. Taban ve tavan betondu ve hiç pencere yoktu. Hücredeki tek
ışık, etrafı metalle çevrili bir lambadan geliyordu.
Hiçbir çıkış yolu yoktu ya da ona öyle görünüyordu.
Bilimsel
bir deneyin parçası olmaya gönüllü olmuş, insan aklının zekasını ölçmek
için de bu hücreye konulmuştu. Hücre boştu, içeri bir şey almasına izin
verilmemişti. Ama hücreden kaçmak için sadece bir yolun olduğu
söylenmişti. Bu yolu bulması için üç saati vardı.
Kapıyla
başlamıştı. Önünde duruyordu, devasa ve griydi. Kapıdaki üç büyük
menteşe duvara sıkıca sabitlenmişti, çıkartılamıyordu. Kapı, bu küçük
hücre için çok büyük görünüyordu. Bir an, acaba ilk önce buraya
kendisinin koyulup sonra da etrafına hücrenin duvarları mı örülmüştü,
diye merak etti.
Sonunda
kapıdan uzaklaşmış ve etrafına bakınmaya başlamıştı. Çimento
kalıplarının gevşek olup olmadığını anlamak için bunları itmeyi denedi.
Başka yere açılan bir kapak bulma ümidiyle zemini yokladı. Sonra da
tavana hızlı bir bakış attı. Kalkan! Lambayı çevreleyen kalkan! Çabuk
çabuk düşünmeye başladı. Aklına aniden bir çözüm gelmişti. Bu metal
kalkanı bir alet olarak kullanabilirdi. İhtiyaç duyduğu bir alet!
Kaçmasına yardım edecek yolu bulmuştu işte!
Kalkanın
altına doğru hareketlenip yakından baktı. İyice, güçlü bir şekilde
çekerse yerinden çıkartabileceğine karar verdi. Elini yukarı kaldırarak
kavradı ve çekti. Maalesef kalkan tavanda takılı kalmıştı. Yeniden
kavradı ve bu sefer çekerken de çevirdi. Yuvasından hareket ettiğini
hissetmişti. Hazinesini heyecanla ve sıkıca kavradığında ise yere
kapaklanıverdi.
Kalkanın
şekli bir koniye benziyordu ve üç uzun metal diş tavana sabitlenmişti.
Bu dişler keskindi, ama çelik, beton ya da çimento üzerinde kesikler
oluşturabilecek kadar güçlü değillerdi.
Ümitsizliğe
düştüğünü hissetti. Bir alet olarak kalkanın yararını görememişti.
Burdan kurtulması için ihtiyaç duyduğu bu kalkan değildi.
Sonra
aklına parlak bir fikir geldi. Kalkanın metal dişlerinin çelik kapıyı,
beton zemini ya da duvardaki çimento bloklarını kesemeyeceği doğruydu.
Ama bu dişliler, çimento blokları yerinde tutan harcı delecek yeterli
kuvvette olabilirdi. Dişlerden birini çekip çıkardı ve harcı sıkıca
kazmaya başladı. Harç, parçalara ayrılıp toza dönüşüyordu. Fikri işe
yaramıştı. Eğer yeterince harcı sökerse birkaç çimento bloğunu
gevşetebilecek, sonra da onları dışarıya doğru itekleyip kaçabilecekti.
Kapıya
yakın iki bloğu seçip azimle ve var gücüyle çalışmaya koyuldu. Dişi
düzenli bir hat boyunca saplayarak çimentoyu deliyordu. İhtiyaç duyduğu
işte bu dişti. Kaçabileceğinden şimdi emindi. Ne var ki metal dişi
aniden dikkatsizce çevirince kullanışsız iki parçaya ayrılmıştı.
İlkin
başından aşağı kaynar sular dökülmüşçesine sarsılmış, sonra kalkanın
iki dişi daha olduğunu hatırlamıştı. Diğer dişi yerinden söküp çalışmaya
kaldığı yerden devam etti. Daha dikkatli olmaya karar vermişti -hiçbir
şey yanlış gitmemeliydi. Hala çokça zamanı vardı.
Kısa
sürede üç-beş santim harcı delmişti. Ama çimento bloklarının tırtıklı
yüzeyi parmak boğumlarının derisini yırtmıştı. Ellerinde acı verici bir
çok kesik vardı, kanıyordu. Sırtı ve omuzları aynı şekilde çalışmaktan
kasılmıştı. Canı yanıyor, harcın tozu gözlerine ve boğazına kaçıyordu.
Çalışması yavaşlamıştı, gittikçe de yavaşlıyordu.
Birden bire ikinci diş de kırıldı.
Bir
an, bu bahaneye sığınıp çalışmayı durdurdu. Gelgelelim başarısızlık
düşüncesi onu işe geri döndürmüştü. Üçüncü dişi de söktü. Bu son dişti.
Çalışmaya geri koyuldu. Kaybetmeyi sevmeyen bir adamdı -kazanmak
zorundaydı.
İş
yavaşlamış, ellerindeki acıya, omuzlarındaki ağrıya duyarsız kalmıştı.
Parmakları üstünkörü hareket ediyor, duvara karşı saldırısında gittikçe
güçten düşüyordu.
Harcı yeterince kazımış ve nihayet parçalayabilmişti. Artık, çimento blokları arasından ışığı görebiliyordu.
Yeni
bir enerji patlamasıyla harcın geri kalanını da unufak etmişti. Elbette
bir çıkış yolu vardı. Ona ulaşmştı, değil mi? Zeka dolu bir aklın her
problemin üstesinden geleceğini ispatlamıştı. İşte böyle başarmıştı
-kendi zekasıyla.
Tam da bu anda üçüncü diş de elinde kırılıvermişti.
Artık, bir işlevi olmayan parçalara bakakalmış, sonra da gözü dönmüşçesine duvarı yumruklamaya başlamıştı.
Arkasındaki hücrenin kapısı yavaşça açıldı. Zamanı kalmamış, deneydeki rolü sona ermişti.
Deneyden ya da kaçış planından konuşmasına izin verilmedi. Ama neredeyse kaçabilirdi, hatta kaçmak üzereydi, buna emindi.
Aslında, kaçmaya yaklaşamamıştı bile.
Ampülün
etrafını saran kalkan sadece ışığın bir gölgeliği olarak konulmuştu.
Metal dişlerin bir alet olarak kullanılması düşünülmemişti.
Adam
zekiydi, ne var ki zekası onu asıl hedefinden uzaklaştırmıştı. Eğer
kalkanı bir alet olarak kullanmakta bu kadar acele etmeseydi, eğer bütün
zamanını harcı unufak etmekle geçirmeseydi ve eğer hücreyi araştırmayı
bırakmamış olsaydı, gerçek çıkış yolunu bulabilirdi. Girdiği gibi
kolayca çıkabileceğini keşfedebilirdi.
Çünkü devasa kapı hiç kilitlenmemişti.
Yazar: Martin Raim
Çeviren: Engin Noyan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder